6 Ağustos 2020 Perşembe

Yıldızlı Gece




Belli belirsiz renklerle parlayan yıldızlara bakıp hayal kurmayı, nefes almayı özlemişim. Kim bilir ne sırlar var oralarda, belki bir gün gideriz de yıldızlara...
Ve aniden geçen bir meteor, hayatta beklenmedik olayları temsil ediyor gibi. Ne öncesini görebiliyorum ne sonrasını, yalnızca o 'şansa' görülen an mevcut. İnsan yarım kalan benliğini aramak için bazen yıldızlara bağlanıyor, bazen aşık oluyor, bazen gözlerini kapatıyor. Elinde olmayan ne varsa bulmak için başka bir el arıyor.
 
Garip değil mi, binlerce yıllık medeniyetin en tepesinde oturmuş, bizi biz yapan yıldızların çoğunu göremiyoruz bile. Yıldızlar olmasaydı insanlık yolunu bulamazdı belki de. Peki kendimizi bu kadar ne zaman kaybettik? İnsan geldiği yeri unutmamalı demez mi atalarımız, bize bırakılan bu yorgun gezegen üzülmüyor mu? Sokrates'in ayak bastığı, Platon'un bize anlattığı, Galileo'nun umutla uzaklara baktığı, Ömer Hayyam'ın aşkla şiirler yazdığı bu dünyayı koruyamadık. En azından şimdilik. Medeniyetin en güzel zamanlarını kaçırmış olabileceğim düşüncesi beni ürkütüyor. İnsanlık olarak kaybettiğimiz estetik değerlerin büyüklüğü gün geçtikçe daha çok canımı acıtıyor. Güzel binaların çoğu neden eski olmak zorunda? 

Uygarlık vahşi bir rüzgar gibi insanlığı savururken oradan oraya, bir şeyler alıyor bizden, bir şeyler koparıyor. Gün geçtikçe evlerimizin pencerelerinden daha az yıldız görüyor, daha çok ses duyuyoruz. Yüzyılımızın bize bahşettiği güzellikleri; müziği, dijital sanatı, teknolojiyi ve bilimi antik çağın görsel estetiği ile birleştirmenin zamanı geldi diye düşünüyorum. Bu yüzden antik tiyatrolardaki konserler, operalar her şeyden daha güzel gelmiyor mu zaten? Bu yüzden en ilkel içgüdülerimiz bize doğaya çıkmamızı, nefes almamızı ve hayal kurmamızı söylemiyor mu? 

Tüm bu yıldızlı gecenin bana ve belki de Van Gogh'a öğrettiği ve anımsattığı çok şey var. Eğer bir gün hayallerim ölürse yüzümü gökyüzüne çevirmeyi unutmamalı, canlandımalıyım geri. 

Bologna, 06.08.2020