Aslında yaşama dair bir çok şey çok yazılmış, söylenmiş. İlgimizi çeken şeyler, görünce kendimizi alamadığımız, belki sıkıldığımız belki utandığımız her şey ister istemez zihnimizi kitliyor. Hani o eski anları görünce gelen hüzün, yaşanmışlığın ve çocukluğun verdiği buruk haz, belki de yaşlanmaktan korkma korkusu, ya da ölme. Ne garip, ben eğlenceli görünen şarkıların içinde hüzün ararım hep.* Her gülen kişinin ardında hüzün aradığımdan değil, şarkılar başka geliyor. Öyleyse neden şüpheliyim hala gülene, veya gülmeyene? Belki de kendime dair cevabını hiç öğrenemeyeceğim onca sorudan birisi bu.
*"Aslında onlar, öldürmek istiyor ölümü." Kulüp dizisinden beni en çok etkileyen cümle oldu o melodisiyle. Bir sonraki paragrafa geçmeden önce dinlemenizi öneririm. Masal - Kulüp Dizisi
Bir bakıyorum etrafıma, soldurduğum çiçeklere, dinleyemediğim operalara bakıyorum. Okumadığım her kitabı öldürmek zorunda gibi hissetmem bundan mı? Yazdığım satırlara, söylediğim sözlere ve kırdığım insanlara bakıyorum, bir de kıranlara. Aşamadığım her duvarın yıkılmasını istemem bundan mı?
En zor zamanlar insanın kendine bir şeyler itiraf etmek zorunda olduğunu bilmesi, ama edememesi. Kabullenmek bir yenilgi gibi hissediyoruz. Oysa her kabul bir yenilgi olmak zorunda değil. Ancak bunu aşabilmek bir cesaret göstergesi. Yardım isteyebilmek gibi, hatta tıpkı insanın kendi serinliğinde soğuyamaması gibi, bazen olur.
Yaptığımız şeylerin ne kadarını kendimiz için yapıyoruz? Ne kadarını başkaları için, ne kadarı intikam, ne kadarı aşk için? Uzaktan bazen bakıyorum kendime, pek kolay değil tabi kendiyle yaşayan bir insan için bu. Miyop olup da gözlüğü çıkarmak gibi oluyor, zaman zaman mümkün ama farklı, ama rahatsızlık verici. İşte öyle gelen giden anıların arasından saatler ilerliyor. Zaman dehşet bir şey, ne yaparsak yapalım durmuyor, ne yaparsak yapalım daha hızlı ilerlemiyor. Gerçi bunun geçici bir çözümü var uyumak gibi. Ben bazen zaman geçsin diye uyuyorum, bunu yapabiliyorum çünkü "boş" zamanım var ve zamandan beklentilerim var.
Bu aralar bolca dışardaydım, ne ilginçtir ki her yer yasemin kokuyor. Rastgele bir sokak, rastgele bir kapı önünde bolca yaseminler açmış. İlginç diyorum çünkü çocukluğuma dair hatırladığım en bariz çiçek kokusu yasemindi, Arsuz'daki yazlığımızda evin girişinde vardı biraz. Çok severdim, hatta defter yaprakları içinde kurutur sevdiğim kızlara verirdim. Çoğunlukla çocukça ve safça şeyler tabi, o günlere dair anılar kurmak, hiç ışığın olmadığı yerlere gitmek ve gökyüzüne bakmayı hatırlıyorum her yasemin kokusunda. Her elektrik gittiğinde ne kadar sevindiğimi düşündüm şimdi de, yıldızlar öyle güzel görünürdü ki şehir dışında, ah bir de o gözümüze giren sokak lambaları olmasa gereksiz yerlerde, daha iyi olurdu. Nasıl diyeyim bir masal gibi olurdu. Kendi çocukluğumuzun güzel anıları bize hep masal gelir zaten.
06/2022, Bologna