Hayata geldiğimizde incineceğimizi bilmeden, bunca yıl savaşacağımızı bilmeden sanki atmosferden düşen bir göktaşı gibi, sadece ses çıkararak, yani ağlayarak geleceğimizi, belki hayatımızda bir patlama yaratabileceğimizi, ardından sonsuza dek sessizliğe gömüleceğimizi düşünürüz. Halbuki durum öyle değildir. Hayat, atmosferden anında yere inmek kadar basit değil. Çekimi kuramı, günlük hayatta öyle işlemez.Yaşamımızdaki her an, Cervantes'in Don Quijote'si gibi, hayali karakterlerle savaşırız. Zihnimizin içinde susmak bilmeyen o yırtıcı sesler korosu bir yandan, hayatın gerçek yüzleri bir yandan, alır götürür bizi bilinmedik diyarlara. Ve oralara gittiğimizde geri dönene kadar diğer düşüncelerimizi kaybetmiş oluruz kimi zaman. Onları toplayana kadar kim bilir ne kadar zaman geçmiştir. Bir anlığına her şey yıkılabilir.
Her aynaya baktığımızda o gördüğümüz insanın, dıştan görülen biz olduğunu biliriz. Ve hüzünleniriz aslında, içimizdekileri kimselerin bilmediğini bile bile dıştan bir gülümsemeyle yaratırız başkalarının dünyasını. Gerçekte olan iste, kendi dünyamızın yıkılmasından başka bir şey değildir. Birkaç damla akan gözyaşı, dişlerinin arasından dökülen, anlamsız sözler. Heyecanlar, aşklar, hikayeler, umutlar, mutluluklar ve hayal kırıklıkları.. Hayat başka nedir ki? Binlerce yıllık tarihimizin izlerini taşımak, onlarca yıllık hayatımızın yükünü taşımaktan nasıl daha hafif gelebiliyor ki? Aynadaki biz, ancak iki gözünü kapattığında bir şeyler değişecek, yalnız bunu bilmeliyiz. Silinecek anılar yaratmaktan daha önemli olan bir şey varsa, silinmeyecek düşünceleri harekete geçirmektir.
Denemeler - 1
Denemeler - 2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder