İşin başından beri kafiyeleri sevemedim hiç. Ne zaman iki hece bir selam çaksa birbirlerine, hep korktum. Yazdığım yıllar boyunca, sözcüklerle ilişkimi çok büyütemedim. Çok da uzaktım sözcüklerin büyüsüne aslında, ta ki bir hikaye yazmak üzere ilk kalemi aldığım on yıl öncesine dek Neden mi yazmaya başladım? Açıkçası tam emin değilim, sanırım kafadaki biriken düşünceleri atmanın en güzel yoluydu. Dokuz on yaşlarında ilk hikayelerimi yazmaya başladım. Genel olarak konusu o yıllarda ilgimi çeken şeylerdi. E tabi çocukluğun verdiği sınırsız hayalgücü ve az bilgi ile kendimce bir şeyler yazdım. Aydede ile konuştuğumu hatırlıyorum mesela hikayelerimde. İlkokul öğretmenimin Kalahari çölünde gündüz sıcaklığı şu gece sıcaklığı bu demesinden sonra, çölde geçen bir hikaye yazmıştım. Geceleri çok üşüyordu kahramanım, sanırım ben de üşüyordum. Soba kullandığımız yıllar, patiğimle ayağımı sobaya koyup ısındığım ve kestane kokusunun bizi şaşırtmadığı zamanlar..
Yazmamla okumayı arttırmam bir oldu, ilkokulda hep en çok okuyanlardandım, ama hiçbir zaman en çok okuyan ünvanını alamadım okulda.Bir yandan piyano kurslarına giderken, bir yandan satranç kurslarına giderken haliyle dereceye oynayamadım hiç. Cedric izlerken o çatı katında benim de böyle bir odam olsun, benim de uzaktan kumandalı uçaklarım olsun istediğim yıllar, bunları elde edemesem de belki de en mutlu yıllarımdandı. Artık ufak bir daire yetiyor, veya bir adet çadır ve sonsuz gökyüzü. Çünkü öğrendim ki evi güzel yapan manzarası değil,içinde birikenlerdir. Bir de o zamanlarda istediğim uçaklar var ya, aslında drone mevzusu imiş, henüz piyasada yoktu haliyle, sonradan üniversitede kendi uçağımı,drone'umu yapıp kendim uçurabildim. Uzay ve havacılık tutkumun başlangıcı da Cedric izlediğim zamanlara denk gelir. Tübitak'ın güzel bilim kitapları bastığı zamanlar, Ay'a İniş isimli bir mini ansiklopedi almıştım. Yıllar boyunca o kitabı belki yirmi defa okudum. Astronot olmak istedim bazen, bazen de uzay gemileri yapıp keşfe dalmak istedim evreni. Tüm bunlar, yalnızca edebiyat ve hayalgücünün gücüyle gerçekleşti, Jules Verne kitaplarını sıkılmadan saatlerce okuduğum için..
Asıl devrim, bilimin keşfiydi benim için.
Bilimi keşfetmemdeki zorlu yolculuğumdan ayrıca bahsedeceğim, işin sonunda, şimdi bir mühendislik bölümünde, pozitif bilimlerle kaplı şekilde okuyorum. Fakat sosyal bilimlere sıkıca sarılmayı bırakmadım. Yazmamın sebebi hala aynı, hala aynı hayalleri besliyorum.Felsefenin, bilimin, sanatın değerini anlar bir şekilde üç koldan tutunuyorum hayata. Buna karşılık yazıyorum. Ne tuhaftır ki, yazarken küçülüyorum, hayallere dalıyorum. Bazen gözlerim doluyor, bazen ellerim titriyor. Yirmi birinci yüzyılda büyümemesi gereken bir karanlığa, tutabildiğim kadar ışık tutmak için yazıyorum. Bir de, beş yıl önce blog açtığımda da sevmezdim kafiyeleri, hala da sevemiyorum.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSevmediğin kafiyelerle dolu bence saniyeler. Herkesin kafasında asılsız sorular, olmaz demek yerine niyeler. Kimseler gelmese de biri yine adını heceler. İyi geceler.
YanıtlaSil