Çıkıyormuş.
Günler
daha hızlı, daha hissiz geçmeye başlıyor yıllar geçtikçe farkında mısınız? Hiç
olmayacak şeyler olmaya başlıyor, iyi veya kötü. Biz de bu bataklığın içinden
çıkıp kendimize hayatlar kurmaya çalışıyoruz. Hayat senden bağımsız değişimlere ayak uydurmaya çalışmakla
geçebiliyor. Yalnız kaldığında, ayak uyduramadığında ise hiç mutlu olmamış
gibi üzülebiliyorsun. Ve her şeyin aksine değişmesen bile buna
zorlanıyorsun. Toplumda yaşamak bunu gerektiriyor çünkü, her akşam hayalini kurduğun o renkli ülkelerin, renkli yüzlerin yaşamına dahil olmak istiyorsun artık. Havalar soğuyor, içimizle birlikte. Soğuk havanın yüzünü keseceğini biliyorsun fakat yine de nefes almak istiyorsun. Milyonlarca kilometre öteden sana gelen umut ışıkları haricinde üşüyorsun. Güneş oralarda bir yerlerde, hissediyorsun bazen, fakat o kadar. Eskiden hoş gelen şeyler hoş gelmemeye başlıyor ve yine olduğun kişiden utanıyorsun ayna karşısında. Yapman gereken şeyler var, ama kılını kıpırdatmıyor ve soğuğun içine işlemesine izin veriyorsun. Durum şöyle aslında: Hep bir hedef koyuyorsun, sonra "mecburen" düşürüyorsun hedeflerini. Az çok 20li yaşlara gelmiş herkes hayatın planlarının senin planlarını nasıl mahvettiğini bilir. Her alanda bu böyle.
Kayboluyormuş.
Hiç ne yapacağını bilmeden aynanın karşısında bakakaldın mı? Evde olduğunu bilmediğin nesneleri fark ettin mi yalnız kaldığında? Zaman geçiyor, tik tak ve yine boş konuşup, boş yazıp hiçbir şey yapmamaya devam ediyoruz. Kendimizi kaybetmeden bulmamızın sırası geldi belki de. Evet, hayat adil davranmıyor bazen, ama alışık değil miyiz dünyanın adaletsizliğine? Adalet! Ne yüce bir kavram. Hiç aklına gelmeyecek konularda bile arayabiliyorsun. En iyisi, yeniden kendi bildiğimiz labirentimizi inşa etmenin zamanı geldi, yeniliklerle.
Oruç Aruoba'nın da dediği gibi, "Kendi yolunu bulamayan, bütün yolları boşuna yürür."
15.12.18 Eskişehir.