8 Eylül 2017 Cuma

Sudaki Yansımalar




Sudaki yansımalara baktım bugün ve üstüne düşünme fırsatım oldu. Fakat boş kaldı tüm fikirlerim,sonuca varamadım. Hiçbirine destek bulamadım kendi tarafımdan ve çatıştım. Suya mı girmek istedim yoksa büyükçe bir taş alıp bozmak mı istedim tüm o yansımaları? En son karar veriyim dedim, taş atacaktım bir büyük. Suya bakanların hayallerini dağıtacaktım. Sonra ben kimim ki dedim hayal bozabileyim? Üstelik taşın büyük veya küçük olması fark etmiyordu. Hayal bozmak için, yansımayı kırmak için herhangi biri yetiyordu. O halde bir küçük açsam da, pardon bir küçük atsam da yeterdi. İçimdeki tartışma alevlendikçe ben de alevlendim. Sonra kararım değişti, suya girip serinleyeyim bari dedim, fakat o da ne! "Suya girilmesi tehlikeli ve yasaktır." yazmış belediye. Belki de gerçekten tehlikelidir, eğer öyleyse benim canımı benden çok düşünenler de varmış, hafifçe gülümsedim kendi kendime. Dur, yoksa, ölmeyin bir de sizinle mi uğraşacağız demek için mi yazmışlar acaba? Bir de ikinci seçenek var dedim sonra. Belediye, suya girip mutlu olup hayal kurmamı engellemek istiyor. Hem suya girince yansımayı bozarmışım. Niye bu suyun, bu yansımaların tek amacı hayaller mi? Gördüğümüz gerçek şeyleri bile hep hayallerimizle bağdaştırıyoruz. Yaşamak için pek de iyi bir yol olmasa gerek bu. Yoksa yolda kulaklığınızı takmış hayal kurarak yürürken ansızın bir otomobil çarpabilir size. Bakın, ölmek için güzel bir yolmuş aslında hayaller. Veya son dinlediğiniz şarkının siz yerde yatarken kulaklığınızdan çalmaya devam etmesi gibi, bu da bir seçim aslında.

Her şeyi bir yana düşünecek olursak bir nefes alalım önce, rahatlayalım. Nasıl yapıyorlar o eğitimlerde? Doğru nefes almak diyorlar adına da, sanki doğduğumdan beri yaptığım bir şey için eğitim almaya ihtiyacım varmış gibi.Oldu olacak yürümeyi de öğretsinler baştan, belki daha fazla para kazanırlar, para da önemli çünkü. Doğru ya da yanlış, bir nefes alalım ve suyun yansımalarına tekrar bakalım. Ya da boş verelim suyu kafamızı kaldırıp gökyüzüne bakalım. Aslında hep gökyüzüne bakarım da ben, bugün niyeyse suya bakasım geldi uzun uzun, belki de çatışma istedim içimde, kaos istedim. Öyle veya böyle, belediye ve insanlar arasında kargaşa çıkardıktan sonra gitmeyi düşünüyorum. İsteyen de istediği hayali kursun canım, banane! Hatta isteyen hayatının son anlarını bir kuş gibi süzülerek de geçirebilir. Gerçi kimi kandırıyoruz, gören de yerçekimi, aerodinamik bilmiyoruz sanacak. Güldüm kendime kısa bir süre, bildiğin düşüyor adam güzelleme yapmaya ne gerek var? Keşke kimse düşmese, keşke uçsak. Ben hep uçmak isterdim, ama kanatsız. Sanırım cidden aerodinamik bilmiyormuşum. Ama kanatlarımız olsa nasıl rahat uçacaktık bu kadar insan? Yürürken bile çarpışıyor insanlar. Düşünsenize sokakta birine çarpıyorsunuz ve düşüp ölüyorsunuz ikiniz de. Hayat ne garip olurdu.. Dur bir dakika, hayat zaten garip değil mi?
-Garip.
-Eee?
-Bundan bize ne?
Biz suya bakmaya devam edelim şimdilik,
gerisi gelir, daima gelmiştir.


10 Şubat 2017 Cuma

Bir Varşova Hatırası - Gözlemlerim

Edit: Blogu okuyan herkese teşekkür ederim. Öğrencilik zamanlarımda Erasmus anılarımı yazmıştım buraya (2017 yılı) Onun dışında daha edebi/felsefi diğer içerikler için bloga göz atabilirsiniz. Teşekkürler :)

Selamlar herkese,

Erasmus programı sebebiyle geldiğim Varşova - Polonya'da 4.5 ay bulundum. Bu süre zarfında uzun uzun gözlem yapma ve şehrin sokaklarını yaşama şansı buldum. Diğer Polonya şehirlerine de sık sık gittim. Aklıma gelen her kategoriye az çok değinerek sizlere Polonya ve Varşova hakkında gözlemlerimi ve düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım.Ufak ufak tavsiyelerim de olacak. Genellikle Varşova hakkında yazacağım ama buradan da genel bir Polonya izlenimi edinebilirsiniz.

Polonya - Varşova

Varşova Bilim ve Kültür Sarayı

 Lazienki Parkı - Sincaplar

Polonya'yı genel olarak tanımlamak gerekirse iki kelime seçebilirim. Huzur, hüzün. Yaşadığım onca zamandan bana arta kalan en güzel anılar genellikle huzurlu bir şekilde sokaklarda yürüdüğüm, parklarında gezdiğim zamanlar. Huzur kavramı ile başlayacak olursak, geldiğimden beri çok nadiren korna sesi duydum.Belki ayda bir anca denk gelmişimdir, üstelik en kalabalık şehrinde yaşamama rağmen. İnsanlar birbirine saygılılar, örneğin istisnasız her seferinde metrodan/otobüsten inen insanlara öncelik verilir, yürüyen merdivende sağda durulur, yaya geçitlerinde hiçbir araba hızla geçmez ve yaya varsa çok uzağında durur. Hatta bu kurallar o kadar yaygınlaşmış ve kanıksanmış ki bir seferinde yaya geçidine çıkmak üzere olan bir yayaya rağmen sol taraftan yavaşça da olsa geçen bir aracın arka camına sertçe vurup uyaran yaşlı bir amcaya denk geldim. Tabi ki şoför inip beyzbol sopası ile karşılık vermedi, sessizce yoluna devam etti. Sigara içimi yarı kapalı ve kapalı mekanlarda yasak(clublar hariç) ve otobüs duraklarına 5m yakın yerlerde yasak, bana göre bu çok güzel bir uygulama. Parklar çok güzel Varşova'da,özellikle Lazienki Parkı.Sincaplara-kuşlara-ördeklere parkın her yerinde rastlayabilirsiniz. İnsanlar sessiz bir şekilde sürekli evcil hayvanları ile çocukları ile parklarda geziyor, hiçbir olaya, güvensizliğe denk gelmedim. Geceleri bağıran laf eden bazı sarhoşları saymaz isek kesinlikle güvenli bir ülke. Gecenin bir yarısı sokağa çıkıp olaysız dönmeniz çok büyük olasılıkla olacak olan şey.

Vistula Nehri Varşova
Şehir Vistula nehri tarafından ikiye ayrılmakta.Nehrin solu ve nehrin sağı olarak iki farklı Varşova söz konusu. Aynı İstanbul'daki durum, asıl yapılaşma, gökdelenler vs nehrin solunda. Fakat Varşova'da nehrin sağ tarafının(Praga bölgesi) hep güvensiz olduğu söylendi bana. Yine de birkaç kere gittim, böyle bir güvensizlik durumuyla karşılaşmadım ama sanırım önceden tehlikeliymiş.


Varşova, ikinci dünya savaşında yerle bir olmuş bir şehir. Neredeyse şehrin tamamı yok olmuş. Şu an şehir o kadar düzenli, o kadar planlı ki neredeyse hiç viraj yok. İnsana rahatsızlık verecek kadar düzenli bir şehir. O düz yolları, geniş kaldırımları ve boş arazileri gördükçe insanın buranın yıkıldığı hiç çıkmıyor aklından. Özellikle yaşlılar, gözlerinde hüznü görebiliyorsunuz. Bu şehir çok şey görmüş, çok üzülmüş. Belki de bu yüzden bu kadar sessiz, bu kadar güzel yakışıyor yağan karlar..

Lazienki Parkı - Kış
Centrum denilen Palace of Culture and Science 'in olduğu bölge Ankara'nın Kızılay Meydanı'na benziyor biraz.Başkentin o resmi havasını, ofis binalarını ve kenarda sessizce duran Zlote Tarasy AVM'yi ve Varşova'nın en telaşlı-kalabalık yeri olan Merkez Tren İstasyonu(Warszawa Centralna) burada görebilirsiniz.

Varşova - Centrum
İnsanlar hakkında yazmak gerekirse; gençler dışında İngilizce bilme oranı düşük, sıradan bir doğu Avrupa ülkesi olarak bu konuda biraz geriler. Yaşlılar özellikle giyimlerine dikkat ediyorlar. Başlarında hoş bir fötr şapka, ellerinde tatlı eldivenleri ve tipik Polonya kıyafetleri ile her biri özenle giyiniyor. Kadınları kesinlikle çok güzel, gördüğüm onca ülke arasından kıyaslama yapmam gerekirse kesinlikle en üstte Polonya olur. Erkekler biraz daha geride bu konuda şahsimce. Genelde erkekler ve kadınlar uzunlar, geceleri eğlenmesini iyi biliyorlar ve her saatte dışarda insan bulabiliyorsunuz merkezde.Özellikle cuma ve cumartesi günleri gece kulüpleri doluyor ve çok iyi mekanlar var. İnsanlar çok dindar, anladığım kadarıyla clupta eğlenen gençler kiliseye gitmekten de geri kalmıyorlar. Sokakta nadiren katolik rahibeleri siyah kıyafetleriyle görebilirsiniz. Fakat kimsenin kimseye baskı yaptığını görmedim.Geleneklerine bağımlılar, noel gibi dini bayramlar yüzünden okullar sık sık tatil oluyor ve her yeri kapatıyorlar. O yüzden sık sık alışveriş yapıp yiyecek stoklamak durumunda kaldık. Hatta bağımsızlık günü diye bir şey var ki tek yaptıkları polisle çatışmak.O gün yabancılar çıkmıyor dışarı. Ülkede dilenciler çok yok, ama olanlar da ilginç bir şekilde çok kibarlar, cana yakınlar ve birkaç dil biliyorlar.(Hiç kadın dilenci görmedim) Sizden lehçe para veya sigara istiyorlar, daha sonra İngilizce soruyorlar. Aynı dilencinin yanımdaki turistlere İtalyanca sorduğunu da duydum bir seferinde. Hayır cevabı alınca da teşekkür edip iyi günler dileyip gidiyorlar.
Varşova'da bir gece kulübü - Sketch NITE

Wroclaw - Cüceler Şehri
Gelmeden önce ırkçılıkla ilgili bir şeyler duymuştum, şahsen yaşadığım bir olay yok fakat bazı Polonyalıların dik dik baktığını görebilirsiniz.Ki ben dışardan pek de Türk'e benzemiyorum daha ülkemi doğru tahmin edebilen çıkmadı hiç. Yine de memleketten bağımsız olarak yabancılara karşı bir önyargıları var genellikle.Günlük hayatta Varşova'da sorun olacağını düşünmüyorum fakat daha ufak şehirlerde daha çok dikkate alınması gereken bir konu olabilir. Dikkat ettiğim bir mevzu da engelliler. Hayatın her alanında engelsizce karşınıza çıkabiliyorlar. Otobüsler-tramvaylar ve yollar engelli-bisiklet kullanımına çok uygun. Neredeyse şehrin her yerini bisiklet yolları kaplıyor. Hatta bazı yerlerde araç şeritlerinden kesip bisikletlere ayırdıklarını biliyorum.
Varşova Merkez Tren İstasyonu (Warszawa Centralna)

Pierogi Ruskie
Bir Hataylı olarak en çok şikayet ettiğim konuya geldik: Yemekler. Ülkede pek de geniş olduğunu düşünmediğim bir yemek kültürü var. Patates-pierogi(bir tür mantı) ve sosisten oluşuyor yemeklerin geneli. Türk damak zevkine çok zıt. Domuz eti tüketimi çok yaygın, neredeyse her yemeklerinde var. Yemiyorsanız biraz zorluk çekebilirsiniz. Tadı o kadar da kötü değil :)  Haliyle yemek kültürleri biraz eksik olunca her yerde McDonald's-Burger King-KFC bulabilirsiniz. Tatları Türkiye
Polonya'daki kebapçı örneği
'dekilerden güzel. Ve muhtemelen Polonya'daki her küçük-büyük şehirde en az bir adet kebapçı var. Kebap dediğime bakmayın, lavaş tarzı bir ekmek arasına bol bol kesilen eti koyup içine salata(coleslaw veya lahana) - tatlı acı sos koyuyorlar.Sahipleri Türk veya çoğunlukla Arap. İnanılmaz bir şekilde çok yaygın. Tadı Türkiye'dekine benzemiyor biraz daha şekerli diyebilirim, denenmeli. Ülkede alkol çok ucuz ve yaygın.Marketlerde raflarca alkoller var ve bir bira ortalama olarak 2zloty(1€=4.3zloty) ediyor. Lech, Zywiec biralarını tavsiye ederim. Hatta daha da ucuzu, yarım litrelik bir votka 15-20zloty civarında.Mekanlarda daha pahalı olmakla beraber yine de ucuz.Çok aşırı votka kullanımı var ülkede, zaten milli içkileri olmuş durumda. Çilekli Soplica ve Zubrowka deneyiniz :) Aksi şekilde su biraz pahalı olabiliyor. Yine yarım litre şişe suyu marketlerde 1.5-2 zloty'e almanız muhtemel. Çoğunu denedim ve içilebilir düzeydeki tek su markasının Zywiec Zdroj olduğuna karar verdim. Ha bir de niegazowana demeyi unutmayın alırken yoksa sodalı su içersiniz ki tatları bizdeki Beypazarı gibi güzel de değil.
Alışveriş için Biedronka'yı tercih edebilirsiniz.Mantarlı böreği güzeldir.(Polonya'da börek yok en benzeri olarak bunu buldum) Onun dışında biraz daha pahalı olan Carrefour ve Zabka marketlerini önerebilirim. Fakat favorim Auchan. Auchan marketleri yalnızca şehrin dışlarına doğru yer alıyor ve çok büyük hipermarketler, fakat en ucuzu da burası.Pizzadan araba jantına, kıyafetten alkole kadar her şey satılıyor, uzun süreli ev alışverişi için en uygunu. Şehirde Türk marketleri de var sucuk-ayran-şalgam vs satılan fakat biraz pahalı olduğu için pek gitmedim.

Varşova Ayaklanma Müzesi
Polonya'da ikinci dünya savaşı'nı anlatan bir sürü müze var. Varşova'daki Varşova Ayaklanması Müzesi görülmeli. İçeride kısa bir 3D gösterimi ile 1944 yılındaki tamamen yıkılmış Varşova'yı bir uçaktan izleme şansınız var. Polonya'da mutlaka herkesin gitmesi gerektiğini düşündüğüm, bugüne kadar gördüğüm en "sessiz" yerlerden birisi var, muhtemelen Auschwitz'i duymuşsunuzdur. Krakow ve Katowice arasındaki Oswiecim kasabasında bulunan bu Nazi'lerin yahudi toplama kampı tarihin en acı olaylarından birisini olabilecek en yalın haliyle sizlere gösteriyor. Oradaki insanların yaşadıkları, kaldıkları ve öldürüldükleri yerleri görün, görün ki gücün yanlış ellerde ne kadar tehlikeli olduğunu daha iyi anlayın. Duvarlarında tırnak izleri duran gaz odasında birkaç dakika geçirip durulun, sonra yan taraftaki ölü yakılan odaya geçin. Çıktığınızda kesinlikle eskisi gibi olamayacaksınız.

Auschwitz Toplama Kampı
Varşova dışında Krakow - Wroclaw - Oswiecim - Gdansk - Sopot - Wegierska Gorka şehirlerine gittim. Genel olarak bütün şehirler birbirine benziyor aslında, özellikle old town bölgeleri hem mimari hem diziliş şekliyle aynı gibi. Bu şehirlerin hepsi birbirinden güzeldi. Ayrıntılara girmeyeceğim fakat en azından Krakow ve Gdansk ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden ikisi. Bu şehirler Varşova'ya göre biraz daha lokal insan içerdiği için (Varşova'da dünyanın her yerinden çok fazla insan var sokakta her an bir Çinli, bir Hintli veya bir Türk görebilirsiniz.) Polonya kültürünü daha iyi görebilirsiniz.
Krakow Wawel Katedrali

PKP Intercity Varşova - Gdansk treni
Polonya'da ulaşım sistemi gayet iyi işliyor. Şehirlerarası trenlerde Polonya öğrenci kartınız var ise %51 indiriminiz her an var. Bu trenlerde uluslararası öğrenci kartları geçerli değil aman dikkat edin yoksa trende kontrolcüye kalan %49'u ödemek zorunda kalırsınız. Bunun dışında PolskiBus diye bir nimet var burada. Sadece Polonya içi değil komşu ülkelere de bu otobüs firmasıyla gidebilirsiniz ve erken bilet alırsanız inanılmaz ucuz. 1 zloty'e bilet bulduğumu biliyorum.Hatta bir gün denk geldiğim indirimle Varşova - Berlin arasını 100 zloty yerine yalnızca 14 zloty'e almıştım. Bu otobüslerde koltuk numarası yok boş bulduğunuz yere oturuyorsunuz, bu da demek oluyor ki genelde tek seyehat ediyorsunuz. İkram vs yok tabiki, zaten bu fiyata kimse beklemiyor :) Onun dışında Ecolines - Regiojet ve Luxexpress kullanmışlığım vardır.Hiçbirinde sorun yaşamadım ve hep ucuza gittim geldim.Bir diğer ulaşım imkanı ise uçak.Polonya'dan Avrupa'nın her şehrine ucuz uçak bileti bulabilirsiniz. Özellikle Ryanair ve Wizzair sayesinde.Ryanair genellikle Varşova'ya biraz uzak olan Modlin Havalimanı 'ndan kalkıyor fakat Norveç'e 19 zloty'e bilet bulunca bu bir sorun olmuyor :)

Varşova - Old Town
Varşova'da şehir içi ulaşım nispeten gelişmiş. Çoğunlukla dakikasında gelen(hep değil) otobüsler ve tramvaylarla dolu bir ulaşım ağı var.İki tane metro ağı var.Diğer Avrupa başkentleri gibi yüksek metro ağı burada yok, zaten ben metro hatlarından uzak yaşadığım için benim için pek kullanışlı değildi.Şehrin neredeyse her yerine tramvay gidiyor.4.5 ayda yalnızca iki kere bilet kontrolüne denk geldim, hep biletim vardı tabi sorun yaşamadım. Bence siz de bilet alın çünkü cezası fazla, hem zaten gittiğim diğer ülkelere kıyasla günlük bilet baya ucuz.(Tam 15 zloty, öğrenci 7.5) Bu arada, Varşova'da 2 bölge var, siz 1.bölgelik bilet alsanız yeterli zira ikinci bölgeye yanlışlıkla girmem dışında uğramadım bile. Tabi öğrenci olarak uzun zamanlı gelecekseniz 3 aylık sınırsız bilet almanızda fayda var çünkü yalnızca 140 zloty.(Tekli binişler için değil ama aylık kartlar için uluslararası öğrenci kartı ISIC geçerli.) Aynı zamanda bisiklet kiralayabileceğiniz yerler şehrin çoğu yerinde konumlandırılmış.Ben kış döneminde olduğum için kullanamadım fakat ilk geldiğim zamanlarda yoğun kullanılıyordu.İlk yirmi dakika ücretsiz ve belli park alanlarında istediğinizden alıp istediğinize bırakabiliyorsunuz.
Varşova Ulaşım Sistemi
Bana göre Polonya çok da gelişmiş bir ülke değil, henüz gelişmekte. AB'ye 2004 yılında katılmışlar, yavaş yavaş adapte olmuşlar tabiki fakat hala üzerlerinde bir Doğu'lu ülke görüntüsü var. Şuan için (2017) Avrupa Birliği'nden en çok hibe alan ve en çok yatırım yapılan ülke fakat hala gelişmekte. Şehirlerarası otoyollar çok az, diğer yerlerde gelişmemiş yolları, bazen uzun süreli tekli gidiş geliş şeklinde görebiliyorsunuz. Yol demişken ilginç bir şekilde Polonya'nın her yerinde yol kenarlarında sık sık İsa heykelleri görebilirsiniz. Yollar kasabaların köylerin içlerinden ilerlediği için Avrupa tarzı güzel köyleri ve yapıları da görebiliyorsunuz, izlemesi bence zevkli. Teknoloji anlamında her şeyi bulabilirsiniz. Ansızın karşınıza vay be dedirtecek cinsten şeyler de çıkabilir yollarda Hoverboard süren kişiler görebilirsiniz mesela. Örneğin otobüsün durağa yanaştığında yolcuların rahat binebilmesi için biraz sağa yatırıldığı, binildikten sonra tekrar yatay hale getirildiğini görünce şaşırmıştım. Bir de Varşova'da ara sokaklarda bile lüks araba görebilirsiniz. Şehir diğer şehirlere göre gözlenebilir miktarda pahalı olduğu için genelde merkezindeki insanların maddi durumları iyi.

             Erasmus yaptığım Varşova Teknoloji Üniversitesi          
Eğitim konusunda iyi üniversiteleri var, ben Erasmus'umu ülkenin en iyi okullarından birisi olan Varşova Teknoloji Üniversitesi'nde yaptım. Türkiye ile kıyaslayacak olursak buradaki iyi üniversitelerin araştırma olanakları ve AB içinde olmasından dolayı bir üstünlüğü var fakat iki ülkenin en iyi okullarını kıyaslarsak araştırma dışında pek bir üstünlüğü yok Polonya'nın. Batıdaki Avrupa ülkelerine göre tercih sırasında geriye alınabilir.


Gdansk

Varşova Ulusal Stadyumu
Bunları anlatmışken şehrin Spor-Kültür Sanat ayağına da değinmemek olmaz. Öncelikle Spor'dan başlayalım, Legia Varşova isimli büyük bir takımları ve inanılmaz fanatik taraftarları var. Kaldığım yurt stadyuma biraz yakın olduğu için bazen sokaktaki taraftar seslerini duyabiliyordum. O akşam taraftarlar topluca gezerler ve içerler. Derbi ve şampiyonlar ligi maçlarının olduğu günler dikkat etmek gerekir. Ayrıca şehirdeki köprü altlarına hep grafitiler yapmışlar ki görmelisiniz, bir çoğu harika. Zaten Polonya'da duvarlarda bol bol yazılar-grafitiler görmeniz olası, sanırım belediye karışmıyor bu işe.


Her yerde tiyatrolar ve sinemalar mevcut. İçinde piyano çalınan restoranlar, sıklıkla dolu insan gördüğüm kitpçılar insanların sanata çok önem verdiğini gösteriyor. Özellikle filmlerdeki gibi ana meydanlardın ortasında ufak ufak tiyatrolar mevcut. Lehçe bilmediğim için giremedim hiç malesef.Sanat demişken, Chopin'den bahsetmemek olmaz. Burada yaşamış ve şehrin simgesi haline gelmiş hatta havalimanına ismi verilmiş Chopin'in gölgelerini Varşova'nın her yerinde görebilirsiniz. Old Town bölgesinden Lazienki Park'a kadar(burada güzel bir chopin heykeli var ve yaz aylarında ücretsiz konserler oluyor) birçok noktada otururken müzik dinleyebileceğiniz banklar var. Yalnızca play tuşuna basıyorsunuz ve o banka ait olan Chopin'den bir kesit çalıyor kısa bir süreliğine. Bu uygulamaya bayıldım ve her bank görüşümde gidip bastım tuşa, eğlenceli.

Chopin çalan banklardan bir tanesi
Varşova'da geçirdiğim 4.5 ay sonucunda çok güzel tecrübeler kazandım. Farklı kültürler, farklı insanlar tanıdım. Bazen dans ettim hiç gecenin sonunu düşünmeden, bazen taktım kulaklığımı sincaplara selam vermeye parklara gittim. Nasıl bir beklentiniz olursa olsun eğer doğru yerlere gider ve doğru şeyleri yaparsanız, Varşova hak ettiği bir biçimde Doğu Avrupa'nın başkenti olarak size olanaklarını sınırsızca açacaktır ve sizi tatmin edecektir. Sorularınız için bana sosyal medyadan ulaşabilir veya ilgazonurtas@gmail.com adresinden yazabilirsiniz. Do widzenia!

Varşova - Wilanow Palace


12 Ocak 2017 Perşembe

Kafiyeler

İşin başından beri kafiyeleri sevemedim hiç. Ne zaman iki hece bir selam çaksa birbirlerine, hep korktum. Yazdığım yıllar boyunca, sözcüklerle ilişkimi çok büyütemedim. Çok da uzaktım sözcüklerin büyüsüne aslında, ta ki bir hikaye yazmak üzere ilk kalemi aldığım on yıl öncesine dek Neden mi yazmaya başladım? Açıkçası tam emin değilim, sanırım kafadaki biriken düşünceleri atmanın en güzel yoluydu. Dokuz on yaşlarında ilk hikayelerimi yazmaya başladım. Genel olarak konusu o yıllarda ilgimi çeken şeylerdi. E tabi çocukluğun verdiği sınırsız hayalgücü ve az bilgi ile kendimce bir şeyler yazdım. Aydede ile konuştuğumu hatırlıyorum mesela hikayelerimde. İlkokul öğretmenimin Kalahari çölünde gündüz sıcaklığı şu gece sıcaklığı bu demesinden sonra, çölde geçen bir hikaye yazmıştım. Geceleri çok üşüyordu kahramanım, sanırım ben de üşüyordum. Soba kullandığımız yıllar, patiğimle ayağımı sobaya koyup ısındığım ve kestane kokusunun bizi şaşırtmadığı zamanlar..

Yazmamla okumayı arttırmam bir oldu, ilkokulda hep en çok okuyanlardandım, ama hiçbir zaman en çok okuyan ünvanını alamadım okulda.Bir yandan piyano kurslarına giderken, bir yandan satranç kurslarına giderken haliyle dereceye oynayamadım hiç.  Cedric izlerken o çatı katında benim de böyle bir odam olsun, benim de uzaktan kumandalı uçaklarım olsun istediğim yıllar, bunları elde edemesem de belki de en mutlu yıllarımdandı. Artık ufak bir daire yetiyor, veya bir adet çadır ve sonsuz gökyüzü. Çünkü öğrendim ki evi güzel yapan manzarası değil,içinde birikenlerdir. Bir de o zamanlarda istediğim uçaklar var ya, aslında drone mevzusu imiş, henüz piyasada yoktu haliyle, sonradan üniversitede kendi uçağımı,drone'umu yapıp kendim uçurabildim. Uzay ve havacılık tutkumun başlangıcı da Cedric izlediğim zamanlara denk gelir. Tübitak'ın güzel bilim kitapları bastığı zamanlar, Ay'a İniş isimli bir mini ansiklopedi almıştım. Yıllar boyunca o kitabı belki yirmi defa okudum. Astronot olmak istedim bazen, bazen de uzay gemileri yapıp keşfe dalmak istedim evreni. Tüm bunlar, yalnızca edebiyat ve hayalgücünün gücüyle gerçekleşti, Jules Verne kitaplarını sıkılmadan saatlerce okuduğum için..
Asıl devrim, bilimin keşfiydi benim için.

Bilimi keşfetmemdeki zorlu yolculuğumdan ayrıca bahsedeceğim, işin sonunda, şimdi bir mühendislik bölümünde, pozitif bilimlerle kaplı şekilde okuyorum. Fakat sosyal bilimlere sıkıca sarılmayı bırakmadım. Yazmamın sebebi hala aynı, hala aynı hayalleri besliyorum.Felsefenin, bilimin, sanatın değerini anlar bir şekilde üç koldan tutunuyorum hayata. Buna karşılık yazıyorum. Ne tuhaftır ki, yazarken küçülüyorum, hayallere dalıyorum. Bazen gözlerim doluyor, bazen ellerim titriyor. Yirmi birinci yüzyılda büyümemesi gereken bir karanlığa, tutabildiğim kadar ışık tutmak için yazıyorum. Bir de, beş yıl önce blog açtığımda da sevmezdim kafiyeleri, hala da sevemiyorum.