22 Kasım 2020 Pazar

Derin Mavi Podcast Yayında! (Spotify, Google Podcasts, Anchor vs.)



Selamlar!

Kasım 2020 itibariyle Felsefe Günlüğü sayfam ile birlikte Derin Mavi Podcast kanalını açmış bulunuyorum. Burada iki tür yayınlar olacak. Birincisi, blogdaki yazıları seslendirdiğim yayınlar, ikincisi ise hayat ve felsefe hakkında konuşmalar yaptığım yayınlar. Tüm bu yayınlara Spotify, Google Podcasts, Apple Podcasts, Breaker, PocketCasts, RadioPublic ve Anchor'dan ulaşabilirsiniz. Linkleri aşağı bırakıyorum.

Spotify

Google Podcasts (spotify hesabı olmayanlara öneririm)

Apple Podcasts (burası da dinlemek için önerimdir)

Breaker

Pocket Casts

Radio Public

Anchor (Yayınları bu platformdan yapıyorum, diğerlerine dağıtım yapılıyor.)


 Tüm yapıcı eleştirilerinizi, fikirlerinizi ve önerilerinizi bekliyorum. Bana sosyal medyadan @derinmavicocuk hesabından ya da instagram: @felsefegunlugu1 sayfasından ulaşabilirsiniz, email atabilirsiniz (ilgazonurtas@gmail.com) ya da bu gönderi altına yorum bırakabilirsiniz. 

Sevgiler! :)








7 Kasım 2020 Cumartesi

dünyanın sessizlik çiçekleri

Fotoğraf: Michael Pederson


işte öylesine derin bir sessizliğe bürünmüştü ki dünya
ben gitmiştim kapıların ardına
tüm o bilinmezliğin arkasında
kapkaranlık gecelerin ürkek yansımalarında 
yenilmeye çalışmıştım
kendimle baş başa bir savaşta. 

ilk zamanlar böyleydi dünya
tüm o yanlış renklerin arasından bir bir adımlarken
görmemiştim önümü
hani sokakta bir çiçeğe rastlarsınız
asfaltın çatlağından cesurca çıkar yaşamaya. 
oysa ne kadar önemliymiş çiçekler ve sokaklar, 
bilememişim. 

şimdi bir yol var
hatta birden fazla yollar var yürünecek
tüm o özlemeleri alıp çekebilecek
yasemin kokuları arasında
aşkın kırılganlığı peşinde
onu gözlemlemeye dair 
ve bir şeyler yazma korkusundan kaçamamaya
özlemeye dair.

kim derdi ki orada olup bakacağım gökyüzünün altın çocuklarına?
eskitilmiş, hatta aldatılmış geçmişle birlikte
güzel günlere dair
tüm o bildiklerimi bilmemeye yemin etmişçesine
görmezden gelircesine
unutmak istercesine
unutulmaya yakın. 

yanlış yapıyorsun be adam
dön kararlarından
kaç! yirmi birinci yüzyıl bekliyor seni
yeryüzü bekliyor, 
hatta gökyüzü bekliyor.
gökyüzü hayal kırıklığına uğratılır mı hiç?
bu dünyada herkes
ama herkes
hayal kırıklığıdır kendince. 
herkes kendi sessizliğine boğulmuştur
ve çok şey yazılmıştır
çok bardaklar kırılmıştır.
kırılmaktan öte
kendini bırakmıştır belki de. 
kim bilir, 
bir bardak olsaydım söyleyebilirdim bunu.
yapayalnız sessizlik içindeyken, hepinize. 
ya da soluk bir çiçek gibi, kendime.

Bologna 
07.11.2020






6 Ağustos 2020 Perşembe

Yıldızlı Gece




Belli belirsiz renklerle parlayan yıldızlara bakıp hayal kurmayı, nefes almayı özlemişim. Kim bilir ne sırlar var oralarda, belki bir gün gideriz de yıldızlara...
Ve aniden geçen bir meteor, hayatta beklenmedik olayları temsil ediyor gibi. Ne öncesini görebiliyorum ne sonrasını, yalnızca o 'şansa' görülen an mevcut. İnsan yarım kalan benliğini aramak için bazen yıldızlara bağlanıyor, bazen aşık oluyor, bazen gözlerini kapatıyor. Elinde olmayan ne varsa bulmak için başka bir el arıyor.
 
Garip değil mi, binlerce yıllık medeniyetin en tepesinde oturmuş, bizi biz yapan yıldızların çoğunu göremiyoruz bile. Yıldızlar olmasaydı insanlık yolunu bulamazdı belki de. Peki kendimizi bu kadar ne zaman kaybettik? İnsan geldiği yeri unutmamalı demez mi atalarımız, bize bırakılan bu yorgun gezegen üzülmüyor mu? Sokrates'in ayak bastığı, Platon'un bize anlattığı, Galileo'nun umutla uzaklara baktığı, Ömer Hayyam'ın aşkla şiirler yazdığı bu dünyayı koruyamadık. En azından şimdilik. Medeniyetin en güzel zamanlarını kaçırmış olabileceğim düşüncesi beni ürkütüyor. İnsanlık olarak kaybettiğimiz estetik değerlerin büyüklüğü gün geçtikçe daha çok canımı acıtıyor. Güzel binaların çoğu neden eski olmak zorunda? 

Uygarlık vahşi bir rüzgar gibi insanlığı savururken oradan oraya, bir şeyler alıyor bizden, bir şeyler koparıyor. Gün geçtikçe evlerimizin pencerelerinden daha az yıldız görüyor, daha çok ses duyuyoruz. Yüzyılımızın bize bahşettiği güzellikleri; müziği, dijital sanatı, teknolojiyi ve bilimi antik çağın görsel estetiği ile birleştirmenin zamanı geldi diye düşünüyorum. Bu yüzden antik tiyatrolardaki konserler, operalar her şeyden daha güzel gelmiyor mu zaten? Bu yüzden en ilkel içgüdülerimiz bize doğaya çıkmamızı, nefes almamızı ve hayal kurmamızı söylemiyor mu? 

Tüm bu yıldızlı gecenin bana ve belki de Van Gogh'a öğrettiği ve anımsattığı çok şey var. Eğer bir gün hayallerim ölürse yüzümü gökyüzüne çevirmeyi unutmamalı, canlandımalıyım geri. 

Bologna, 06.08.2020

25 Haziran 2020 Perşembe

Karantina


Dikkat, Bu metin ağır karantina koşulları altında İtalya'da yazılmıştır.
Yirmi birinci yüzyılda aydınlığa ilerlerken kapısı hep kapalı kalınan bir odadayım. Yalnızım. İtalya'da ulusal karantinada birinci hafta dolmak üzere, ben ise yaklaşık iki haftadır zorunlu olmadıkça evden çıkmıyorum. Zaten yasak. Nasıl mı hissediyorum? İnsan en çok özlediği şeylerin farkına varıyor elinden gittiği zaman. Biliyorum bu zamanların geçeceğini, ama koşmayı özledim. Sarhoş olmayı özledim. 10 gündür hiçbir arkadaşımı görmedim, sadece internetim var. Hala böyle bir yazı yazdığım için kendime inanamıyorum. Hiçbir provam yok, ne yazacağımı bilmiyorum, çünkü ne yaşadığımı hala idrak edebilmiş değilim. Değişik bir filmin içindeymişim gibi, her yaşımda beni şaşırtmayı başaran bir dünya. Üstelik ona uyum sağlamaya çalışan ben. Sağlığım iyi, yani öyle tahmin ediyorum, arada ateşim çıktığını zannetsem de ufak tefek öksürsem de iyiyim. Hepsi psikolojik, komik olan da bu. Kendimle o kadar çok dalga geçiyorum ki, buna da şaşkınım.

Biliyorum bu zamanların geçeceğini, ama tedirgin olmadan nefes almayı özledim. Nefes vermeyi özledim. Özgürlüğün önemini böyle bir tecrübeyle anlamak kötü. İnsanın en büyük kapanı kendi zihniymiş. Çünkü kapalı kapılar arasında kendini dinlemek ne zormuş. Tüm hastaneler doluyken, insanların ölümleri birer istatistiğe dönüşürken iyi hissetmek zorunda olmak ne zormuş.

Biliyorum bu zamanların geçeceğini, ama sokaklarda dans etmeyi özledim, tüm bunlar geçtiğinde güzel bir kadınla dans etmek istiyorum gecenin ortasında. Ay ışığının altında hiç bilmediğim sokaklarda dolanmak istiyorum. Şimdilik beklemekten başka bir yol yok, iyiyim. Kendimi iyi olduğuma inandırmak için iyiyim dediğim zamanlar da oluyor ama, şimdi gerçekten iyiyim. Evimden binlerce kilometre uzakta yalnız olduğumun farkına vardığımdan beri çok daha iyiyim, çünkü iyi olmak zorundayım, yalnızca kendim için değil.

Tüm bunların yanında, hala mutluyum. Güvendeyim ve olgunlaştığımı hissediyorum. İçimdeki heyecanı öldürebilecek bir virüs yok. Her şeyden ders almak ve her gün daha ileriye gitmek gerekiyor. Zamanımı daha verimli geçireceğim ve her gün daha iyi olacağım günlere uyanmak dileğiyle.Şimdilik bu kadar.

Bologna - İtalya
18.03.2020



25 Nisan 2020 Cumartesi

Sisifos’un Hikayesi


Sisifos.. Bir Kral.
Homeros`a göre ölümlülerin en bilgesiydi.

Sisifos, girdiği bir iktidar mücadelesinden sonra Tanrıları kızdırması sonucu bir kayayı dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılır. Cezanın en kötü yanı ise, kayanın hiçbir zaman dağın tepesinde kalmaması, tam zirveye oturacakken geri düşmesidir. Her seferinde aynı şey olmaktadır ve sonsuza dek devam edecektir. Kimilerine göre Sisifos'a, bir insana verilebilecek en büyük ceza verilmiştir: Umutsuzluk ve faydasızlık dolu bir görev.

Albert Camus, Sisifos Söyleni isimli kitabında "Acı başlangıçtadır, kayayı dağın tepesine çıkarmaya uğraşmak, keder ve üzüntü verir, bu kayanın zaferidir” der. Camus`a göre bu kısır döngüyü trajik yapan da Sisifos'un her deneyişinde tekrar düşeceğini bile bile taşı çıkarmaya gayret etmesidir. Taşın düştüğü anların birinde, Sisifos durumun saçmalığını kavrar ve uyanır. Sisifos artık bilince uyanmıştır.

Kaya, umut ve başarı isteğiyle de tepeye çıkarılabilir. Her seferinde kayanın düşeceğini bilse de Sisifos’u bu umutsuz döngü içerisinde farklı kılan, kazanmak için önce yazgısını kabullenmesiydi. Bu aslında bir başarıdır ve başkaldırıdır. Çünkü tanrılar, tüm ümidini elinden almak için ona bu cezayı vermişlerdir. Sisifos ümidini kaybetmek üzereyken uyanmış ve kendi kurtuluşunu yaratmıştır.

Hayatı boyunca insanın çabası hiç bitmez. İnsan, ne olursa olsun her şeye karşı gelmek, mücadelesinden vazgeçmemek zorundadır. "İnsan, anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen yaşamı yenmek zorundadır" der Camus.

Kendi kayamızdan daha güçlü olmak ve her seferinde onu yeniden tepeye çıkarmak zorundayız, çünkü hayat mücadeleden ibarettir.

29 Mart 2020 Pazar

Ev Entropisi


yeni bir güne uyanıyorum odamda
tüm o kuş sesleri içinde ağlamaklı olan mavi gökyüzüne bir bakışım var,
onların ötesinde tüm olanlardan bir haber yeşil elmalar varmış
öyle dediler.
salkım salkım üzümler varmış, şarap olacaklarmış
öyle dediler.
tüm bunların bir masal olması gerektiğine dair epey düşüncelerim var üstelik,
ama ne kanıtlayabiliyorum ne kendimi ikna edebiliyorum
gözlerimi kapatıyorum.

müziğin zihnimde ahenkle dans etmesi gibi
bir dumandan diğer dumana değişen entropi aşklarım var benim
renkli renkli, kimi zaman yavru bir güvercin kadar masum
kimi zaman hiç bilmediğim galaksiler kadar sessiz.
her şey saatli bomba gibi olsa da sürekli artıyor entropi
her zaman artmaz mı zaten?
her zaman artar.
daha bir gerilimli, finalinde ne olduğu belli olmayan kara mizah filmi gibi
limoni bir kokuya karşılık çaresizlik
ve pencereler var önümde çok anılar biriktirdiğim.

hangi sis saklayabilir gerçeğin kendisini
yoksa insan kendi gerçekliğinden kaçabilir mi
kaçarsa ne kadar kaçabilir, nereye kadar koşabilir bir odanın içinde
uçan araçlar yapmalıydık, mutluluğa koşmalıydık, yerden yüksek oynamalıydık
portakal çiçeklerini koklamalı, bilmediğimiz şehirlerin sokaklarında öpüşmeliydik.
yapılacak çok iş, güzel uyanacak sabahlar var.
bilmediğimiz bu karanlık sis elbet dağılır,
yeniden okyanuslara koşma planları yapmalı.

Samsun, Karantina.
29.03.2020

Müzik: Martin Kohlstedt - VET

3 Mart 2020 Salı

#Şiirİçimizde


#ŞiirSokakta değil,
hiçbir zaman olmadı.
şiir gizli kalmış defterlerin arasında,
tozlu raflarda, kahve dökülüp sararmış sayfalarda.
ve göz yaşlarıyla ıslanmış loş ışıklı odalarda.
şiir, yalnızlığa boyun eğmiş kalemlerin ucunda.
Hala..

yirmi birinci yüzyılın ahmak ıslatan karışıklığında
bir ağacın yapraklarında, yağmurun sesinde
şiir, sevdiğinin gözlerinde.
boydan boya koştuğunda, hissettiğinde gökyüzünü
kollarını açıp yıldızlara baktığında
şiir, yıldızlarda.

şiir korkuda, yaşama hasret çocuklarda
kelimeye hasret dudaklarda,
savaşın tam ortasında
bilmediğin yürekler kanadığında,
şiir, bombaların arasında.

ahşaptan bir kulübede, yaşlı mahzun gözlerde
toprağa dokunan ellerde.
şiir, ailemizde. ve çocukluğumuzda.
en mutlu anılarımızda, en mutsuz anılarımızda.
şiir ne orada, ne burada, ne sokakta.
şiir, içimizde.

#Şiirİçimizde

Bologna, 03.03.2020

Müzik: Anthony Ventura - Je T'aime

11 Şubat 2020 Salı

Uçaklar, Galaksiler ve Hayaller

Az önce hayatımın en değişik anlarından birini yaşadım.
Uçaktaydım.. Yıldızlara kapıldım.

Ben uçmayı severim, uçakları severim. Ama en çok uzayı severim, o karanlık içerisinde yol almayı, kaybolmayı isterim.
Kendimi bildim bileli,
deli gibi.

Kopenhag - Milano uçuşunda cam kenarındayım. Hava açık ve çok soğuk. Yalnızım. Ama o yüzlerini hep en iyi bildiğim müzikler yanımda yine, kulağımda bana dostluk ediyorlar. Hayatımın en garip yolculuklarının birinden, en çok şey öğrendiğim yolculuklarının birinden dönüyorum. Üstelik kimi zaman heyecanlı, kimi zaman acı verici olan. Zaten bütün bunların üstesinden ancak edebiyat gelebilir diyor "palyaço" , ve saygıyla andığım tüm şairlerin izinden gidiyorum, istemesem de.
Neye dönüştüğüme bakmadan bir anlam ararmışçasına camdan dışarıyı izliyorum. Uçak kalkışa geçerken yıllardır hiç değişmeyen heyecanım yine beni sarıyor. Birkaç küçük sarsıntıdan sonra gözlerimin önünde dünya küçülüyor, sanki küçük değilmiş gibi. Sanki içinde ne yalanlar barındırmıyormuş gibi küçüldükçe küçülüyor. Ansızın bir bulut kütlesine sarılıyor uçak, etrafı görünmezlik bulutu sarıyor. Sanki ardından gelecek bir şeyleri gizliyor gibi.
Gözlerimi kırpmadan, eski dostlarımla dışarıyı izliyorum. Yüreğimde çarpan o yanlışlık kütlesi bekliyor, başım hiç dönmemiş gibi dönüyor. Birden bulutların açılması ile kendimi hep hayal ettiğim yerde buluyorum, yıldızların arasında berrak bir karanlığın yaşanmışlıklarla değiş tokuş yaptığı sadelikte buluyorum. Göz bebeklerim büyüyor, aşık oluyorum. Sanırım astronot olmak böyle bir his olmalı, kendimi bildim bileli yaşamak istediğim en özel ana yakın hissediyorum ve gözlerim doluyor. Kendimi bulmak için çıktığım yeni bir yolculukta, hiç tahmin etmediğim galaksiler ve süpernovalar arasında kayboluyorum. Gerçeğe dönmem için kısa bir sarsıntı yetiyor.
Ne zaman yetmedi ki?
Gözlerimi kapatıp yeni hislere doğru bir adım atmaya karar veriyorum. Adımlarımın beni nereye götüreceğini bilmeden.
Ne zaman bildim ki?
Hiç.

Gökyüzünde bir yer, 27.12.2019

3 Ocak 2020 Cuma

Görünüşe Göre


görünüşe göre hayatta sadece yollar var.
ve bir bakımdan alışılmışın dışında kalan anılar.
gözlerimi her kapattığımda aklıma gelen olmuş, olacak ve olmasını istediğim anlar.

yine bir gün kapattığımda gözlerimi, en başından o ana dönmüş olmanın hissiyatı var.
hayaller var, hayallerine kapılıp gidenler var.
hayallerini yaşarken gerçeklikte boğulanlar var.
ve yüzleşmeler var.
..

görünüşe göre, hayatta sadece aldanmışlıklar var.
ve bir bakımdan bin aynanın ardından
gelen yansımalar.
gözlerini her açtığında aslında olmamış, olmayacak ve olmasını hayal ettiğin anlar.

beni kendi kendime getiren her gerçekliğin arkasında aslında en başından istediğim o hayal ve kendimi içinde yıldız zannettiğim maskeli bir balo var.
kim ne derse desin
ne duyarsa duysun
keşke demeden önce düşünmelerim var.
ardına kadar gitmek isteyip gidemediklerim var.
herkes gibi, herkese rağmen.

görünüşe göre, hayatta sadece gerçeklikler var.
ve ben gerçeğin peşinde bir yoldayım.


02.01.2019 - Bologna.