30 Aralık 2013 Pazartesi

Aşk Üzerine

Aşık olmak, film izlemek gibidir. Başlarken ne olduğu hakkında fikriniz yoktur, sonrasında kapılırsınız ona, her şeyiyle tutku sizi ele geçirir.Bir süre sonra bitmekte olduğunun farkına vardığınızda, tüm aksiyonlar, o tüm heyecan yavaş yavaş sona ermektedir. Ve her film gibi her aşk da, sona erer, farklı bir şekilde devam etmek koşuluyla, bir enerji gibi.Enerji asla kaybolmaz, yalnızca değişir. İstediğiniz bir  yükseklikte, istediğiniz bir hızda, istediğiniz huzurla devam etmez hiçbir şey zaman boyunca, elbet bir ters kuvvet değiştirir yaşantılarınızı, duygularınızı..

Bir günebakan çiçeğinin güneşe dönmesi, aşk mıdır? Onlarca gram mutsuzluğun içerisinde bir tutam heyecan, onlarca huysuz insan arasında bir tutam huzur, onlarca karanlık arasından bir tutam ışık, aşk mıdır?
Eğer aşk, mutluluk değilse mutluluk nedir? İşine duyduğun aşk, sevdiğin bir kitabın yazarına duyduğun aşk, ölümsüz bir mektuba duyduğun aşk; mutluluk değilse, mutluluk nedir? Aşkın aşk sayılmadığı bir evrende, aşk nedir?



22 Aralık 2013 Pazar

Aklın İnsan Tarafından Kullanımı Üzerine


DÜŞÜN-YAZ LİSE ÖĞRENCİLERİ ARASI
 FELSEFİ DENEME YAZMA YARIŞMASI
7  ARALIK 2013

“Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!”

Immanuel Kant- Felsefe Yazıları “Aydınlanma Nedir”(1784), Türkçesi: Nejat Bozkurt –Felsefe Yazıları-1983


AKLIN İNSAN TARAFINDAN KULLANIMI ÜZERİNE

  17. yüzyıl filozoflarından John Locke, insan zihninin başlangıçtaki haline "tabula rasa", yani "boş levha" adını vermişti.İnsan geliştikçe ve değiştikçe 'tabula rasa'sı da değişmekteydi. Bilinmektedir ki insan zihninin gelişmesini ve değişmesini sağlayan, insanın kendisi dışında sonsuz sayıda etken var. Arkadaşlarımız, ailelerimiz, çevrelerimiz ve buna benzer bir çok etken, sürekli bizi 'dürtmekte' ve yaşantılarımızı değiştirmektedir.
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       
  Soyut bir kavram olan 'akıl' optimum koşullarda insanın kendisi tarafından yönetilmektedir. Ancak insanlar, aldıkları eğitim, büyüdükleri yer, bulundukları ortam gibi bir çok değişkenin olumsuz etkileriyle sorgulamaktan ve düşünmekten uzakta kalmakta. Bu tür dış etkilere maruz kalıp da kendini zincirden koparabilmiş ve kendi aydınlanmalarını yaşayabilmiş insanlar, yaşadığı zaman için olmasa bile, her zaman gelecek kuşak toplumlarının gözünde örnek insan olabilmişlerdir. "İnsana olanlar değil, O insanın içinde olanlar önemlidir." der Louis Mann. İnsan, gerektiğinde otoriteye karşı gelebilmeli ve bir insan olarak duruşunu sergileyebilmelidir. Bunu yapabilmek için kendi aklını kullanma yürekliliğini gösterebilmeli. Kendi aklını yönetecek erginliğe erebilme durumu, özellikle günümüz şartlarında sanıldığı kadar kolay değildir. Kitle iletişim araçları ve sosyal medya, insanlara saniyelik bilgiler aktarabilmekte ve mutlak bir baskı anlayışını bilinçaltımıza yerleştirmektedir. Bilgi akış teknikleri, teknolojinin ilerlemesiyle yüzyıllardır değişmekte. Fakat bunu, Locke'un söz ettiği, her seferinde "sıfır" doğan zihnimize nasıl uyarlayacağız?
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           
 Aristoteles'in insan doğasında bulunduğunu izah ettiği  "bilme eğilimi" Kant'ın aydınlanma anlayışıyla birlikte, aklı kendi başına kullanma sorumluluğu eklemekte. Bahsedilen bilme eğilimi, tutarlılık ve özerk akıl çerçevesinde ele alındığında ne kadar insanı kapsayabilecektir? Aristoteles'in "bilme eğilimi" yalnızca bilme isteğinden değil, bu isteğin sonuca varabilmesinden de oluşuyor. Özellikle bilme eğilimini kaybetmiş bir insanın, başkası tarafından kullanılabilmesi çok daha kolay olduğu için, insan doğasına döndükçe bilinci artar genellemesini yapabiliriz. Tersine, insan, doğasından uzaklaştıkça aklını kullanabilme yetisi de azalacaktır. Bunu bir örnekle şöyle açıklayabiliriz: "Bir çiftçi ürünlerinin veriminin neden azaldığını merak ederse araştırır.(bilme eğilimi) Sonunda ürünlerin azalmaması için çözümü bulur. Ancak merak etmez ise bunu fark eden 'kurnaz' birisi çiftçiyi zor duruma düşürecek şekilde onu yönlendirebilir ve bu yolla çiftçinin zararı katlanarak artar." Örnekte de görüldüğü üzere bilme eğilimini kaybetmiş insanlarda karanlık, bir diğer deyişle cehalet başlamaktadır. Bilme eğiliminden uzaklaşan insanlar, kaybetmeye başlarlar. Bu da cehaletin farklı bir sonucudur.

  İnsanın cehaletinin altında otoriteye karşı gelememesinin ve onları eleştirememesinin etkisi de azımsanmayacak kadar fazladır. Çünkü cehalet karanlıktır, teslim olmaktır. Cesaret gösterememektir. İnsan teslim olduğunda, yani aklını yalnız kendi tarafından yönetemediğinde dayatılan her şeyi kabullenir. Bir kukladan farkı yoktur artık. Bir kukla sorumluluk alamaz, düşünemez. Çünkü bağımsız değildir artık. Sorumluluk duygumuzun yıllar ilerledikçe arttığını hesaba katarsak (yaşlılık evresini saymamak gerekiyor), insan ne kadar gelişirse, o kadar az kuklalaşır. Sadece fiziksel mi olmalı bu değişim? Elbette hayır! İnsan özne olarak sorumluluğunu arttırdıkça olgunluğu da o kadar artacaktır.

  İnsan, aklını başkalarının yardımı olmaksızın kullanma cesaretini sonuna kadar gösterebilecek düzeye geldiğinde, kendi aydınlanmasını yaşayacaktır. İnsanlık, çağlar ilerledikçe kendisini sınırlayan olumsuz etkenlerin sayısındaki artışa rağmen onlara 'dur' deme yiğitliğini gösterdiği zaman aydınlanmanın eşiğinde olacak. Bu, önce insanın kendisinde başlar. Sokrates'in de söylediği gibi: "Dünyayı harekete geçirecek olan önce kendini harekete geçirsin." Daha sonra aydınlanma, etkileşimlerle beraber insanın çevresine yansıyacak, bu yansıma toplumlara varacaktır.

ILGAZ ONUR TAŞ

9 Aralık 2013 Pazartesi

Özgür İnsan

ON SEKİZİNCİ TÜRKİYE LİSELERARASI
 FELSEFE OLİMPİYADI
17 KASIM 2013
               

Ey adam! Sana ne hazır bir yüz ne de özgün, doğuştan gelen bir özellik verdik, ta ki kendi yerini, biçimini, yeteneklerini kendin seçesin, onları kendi yargın, kendi kararın ile edinebilesin. Bütün öteki yaratıkların doğası bizim koyduğumuz yasalarla belirlenip sınırlanmıştır. Oysa senin önünde böyle yasalar yok, kendi yüzünün çizgilerini sana koruma görevini verdiğimiz için özgür isteğinle çizebilirsin.”

                 Pico della Mirandola, İnsanın Değeri Üzerine Söylev,
           çev. Levent Özşar, Biblos Kitabevi Yayınları, Bursa, 2006, s.17



  Özgür İnsan                                                                  

  Antik Yunan’da Sokrates, bilginin doğuştan aklımızdan var olduğu, daha sonra bir öğretmen yardımıyla onu açığa çıkarabileceğimizi düşünmüştü. Peki buna kişiliğimiz dahil miydi? İnsani değerlerimiz, doğuştan mı geliyordu? Yakın zamanda izlediğim bir belgeselde ahlaki değerlerimizin doğuştan gelip gelmediği üzerine araştırma vardı. Bebeklere kukla gösterileri üzerinden iyi ve kötü insanlar anlatılıyor, gösteriden sonra bu kuklalardan birini seçmeleri isteniyordu. Bebeklerin dörtte üçü iyilik yapan kuklayı seçtiler. Bu bebekler bir yaşına dahi basmamışlardı. O halde, hala doğuştan “sıfır” geldiğimizi mi düşünüyoruz?

  Her gün binlerce insan doğuyor. Zamanla büyüyorlar, seçimler yapıyorlar ve belirli yerlere geliyorlar. Bu seçimleri onlara yaptıran ne? Özgür irade mi? Ahlak mı? Aile mi? Çevresel faktörler mi? Görülüyor ki, kişiden kişiye değişmekle beraber yüzlerce etken var. Peki seçimlerimiz ne kadar   “bizim” ? Her an dış dünyayla etkileşimdeyiz. Algılarımızı değiştiren kitaplar okuyor, insanlar tanıyoruz. Bize bırakılan ise seçimlerimizi bu etkenler doğrultusunda yapmak. Yine de başkalarının rüzgârına kapılmadan gemimizi ilerletebilmek, insanların bizi kendi menfaatleri için kullanmalarına izin vermemek, insani değerlerimize hak ettikleri saygıyı göstermek olacaktır.

  “Cogito ergo sum.” Der René Descartes. ”Düşünüyorum, öyleyse varım.” Düşünmek algılanmak demektir. Algılamak ise üretimin ilk aşamasıdır. Üretmek, var olmaktır ve hayatınızın ressamı olamadığınızda aslında hiç olmamış veya yalnızca bir kukla olmuşsunuzdur.

  İnsan olmak yaratmaktır. İnsan, fikirler yaratır. İnsan her zaman tanrısallık arar içinde. Bu yüzdendir ki, başkalarının hayatlarına müdahil olma, onları yönetme isteği taşır insan. Bu yüzdendir ki, onlarca marka hayvanlar üzerinde acımasız deneyler yapmakta ve bundan çoğunluk rahatsız olmamaktadır. İşte bu, insanlığın yarattığı bir başka fikir olan ‘ego’dur. Latince çok yüzlülük anlamına gelen ‘poli-tika’ buradan, egonun tam kalbinden doğmuştur. İnsanları yönetme arzusu ve bunun için her türlü zorbalığa başvurabilecek olmak egonun bir sanrısı değilse, hiçbir şey değildir. ‘Prens’ kitabının yazarı Niccolo Machievelli Rönesans krallarına devletin zorbalık yapabileceğini söylediği zaman, modern diktatör hükümetlerin ve demokrasi adı altında yapılan baskıcı söylemlerin temeli olmuştu. Bu da farklı bir çağın başlangıcıydı

  Yaşadığımız yüzyılda toplumun temel öğeleri olan değerler, hala özgür irademizi kısıtlamaktadır. İnsan toplumdan bağımsız düşünülemediği gibi yetenekleri ve ilgileri bu doğrultuda gelişmektedir. İnsanlık var olduğundan beri toplumuna ve çağına uygun gelişmiş ve yaşamış; çağlar değişmiş, fakat insani değerler değişmemiştir. Sun Tzu’nun yaklaşık 5000 yıl önce savaş hakkında düşünce ve stratejileri insani değerlere indirgeyerek yazdığı “Savaş Sanatı” hala önemli kitaplardan sayılmakta ve iş ve sosyal hayatta başarı için örnek alınmaktadır.

  Felsefenin temel prensipleri olan düşünmek ve sorgulamak, özgür iradeye dayanır. Özgür iradesi olmayan bir kişinin felsefe yapamayacağı gibi özgür düşünce ortamı olmayan yerde felsefe olmaz. Bu sebepten dolayı felsefe, bir demokrasi ve özgürlük ortamı sağlayan Antik Yunan’da ortaya çıkmıştır. Varoluş bakımından özgürlük kavramı, insanın doğasında bulunur. İnsan, özgür olmak ister. Ancak ve ancak özgürlük bir hak değil, sorumluluk olarak algılandığı zaman gerçek özgürlük kavramı ortaya çıkacaktır, tabii böyle bir şey var ise..

  Özgürlük ve adalet kavramlarının ilk kez 18. Yüzyılda bu denli önem kazanmaya başlamasıyla insana verilen önem büyük bir ivmeyle arttı. J.J. Rousseau gibi aydınlar dünyanın geleceğini kökten değiştirecek bir ‘Özgür İnsan’ devrimine insanlığı hazırladılar. Bu devrime ayak uyduranlar bir dala tutundu, uygulayamayan zihniyetler ise bir bir çöktüler. Özgürlük düşüncesi sonunda dünyanın dört bir yanını sardı. Bu devrimin etkileri günümüzde sürmeye devam etmektedir ve edecektir. Özgür insan içimizde bir yerlerde ve bunu ortaya çıkarmak, kendimizi ve insanlığı gerçekten anlamamızı sağlayacaktır.

                                                                                                Ilgaz Onur Taş 
                                                           İskenderun İstiklal Makzume Anadolu Lisesi