DÜŞÜN-YAZ LİSE ÖĞRENCİLERİ ARASI
FELSEFİ DENEME
YAZMA YARIŞMASI
7 ARALIK 2013
“Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama
durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir
başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin
olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde
değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak
kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Aklını kendin
kullanmak cesaretini göster!”
Immanuel Kant- Felsefe Yazıları “Aydınlanma
Nedir”(1784), Türkçesi: Nejat Bozkurt –Felsefe Yazıları-1983
AKLIN İNSAN TARAFINDAN KULLANIMI
ÜZERİNE
17. yüzyıl filozoflarından John Locke, insan
zihninin başlangıçtaki haline "tabula rasa", yani "boş
levha" adını vermişti.İnsan geliştikçe ve değiştikçe 'tabula rasa'sı da
değişmekteydi. Bilinmektedir ki insan zihninin gelişmesini ve değişmesini
sağlayan, insanın kendisi dışında sonsuz sayıda etken var. Arkadaşlarımız,
ailelerimiz, çevrelerimiz ve buna benzer bir çok etken, sürekli bizi
'dürtmekte' ve yaşantılarımızı değiştirmektedir.
Soyut bir kavram olan 'akıl' optimum
koşullarda insanın kendisi tarafından yönetilmektedir. Ancak insanlar,
aldıkları eğitim, büyüdükleri yer, bulundukları ortam gibi bir çok değişkenin
olumsuz etkileriyle sorgulamaktan ve düşünmekten uzakta kalmakta. Bu tür dış
etkilere maruz kalıp da kendini zincirden koparabilmiş ve kendi
aydınlanmalarını yaşayabilmiş insanlar, yaşadığı zaman için olmasa bile, her
zaman gelecek kuşak toplumlarının gözünde örnek insan olabilmişlerdir. "İnsana olanlar değil, O insanın
içinde olanlar önemlidir." der Louis Mann. İnsan, gerektiğinde
otoriteye karşı gelebilmeli ve bir insan olarak duruşunu sergileyebilmelidir.
Bunu yapabilmek için kendi aklını kullanma yürekliliğini gösterebilmeli. Kendi
aklını yönetecek erginliğe erebilme durumu, özellikle günümüz şartlarında sanıldığı
kadar kolay değildir. Kitle iletişim araçları ve sosyal medya, insanlara
saniyelik bilgiler aktarabilmekte ve mutlak bir baskı anlayışını bilinçaltımıza
yerleştirmektedir. Bilgi akış teknikleri, teknolojinin ilerlemesiyle
yüzyıllardır değişmekte. Fakat bunu, Locke'un söz ettiği, her seferinde
"sıfır" doğan zihnimize nasıl uyarlayacağız?
Aristoteles'in insan doğasında bulunduğunu
izah ettiği "bilme eğilimi"
Kant'ın aydınlanma anlayışıyla birlikte, aklı kendi başına kullanma sorumluluğu
eklemekte. Bahsedilen bilme eğilimi, tutarlılık ve özerk akıl çerçevesinde ele
alındığında ne kadar insanı kapsayabilecektir? Aristoteles'in "bilme
eğilimi" yalnızca bilme isteğinden değil, bu isteğin sonuca
varabilmesinden de oluşuyor. Özellikle bilme eğilimini kaybetmiş bir insanın,
başkası tarafından kullanılabilmesi çok daha kolay olduğu için, insan doğasına
döndükçe bilinci artar genellemesini yapabiliriz. Tersine, insan, doğasından
uzaklaştıkça aklını kullanabilme yetisi de azalacaktır. Bunu bir örnekle şöyle
açıklayabiliriz: "Bir
çiftçi ürünlerinin veriminin neden azaldığını merak ederse araştırır.(bilme
eğilimi) Sonunda ürünlerin azalmaması için çözümü bulur. Ancak merak etmez ise
bunu fark eden 'kurnaz' birisi çiftçiyi zor duruma düşürecek şekilde onu
yönlendirebilir ve bu yolla çiftçinin zararı katlanarak artar." Örnekte de
görüldüğü üzere bilme eğilimini kaybetmiş insanlarda karanlık, bir diğer
deyişle cehalet başlamaktadır. Bilme eğiliminden uzaklaşan insanlar, kaybetmeye
başlarlar. Bu da cehaletin farklı bir sonucudur.
İnsanın cehaletinin altında otoriteye karşı
gelememesinin ve onları eleştirememesinin etkisi de azımsanmayacak kadar
fazladır. Çünkü cehalet karanlıktır, teslim olmaktır. Cesaret gösterememektir.
İnsan teslim olduğunda, yani aklını yalnız kendi tarafından yönetemediğinde
dayatılan her şeyi kabullenir. Bir kukladan farkı yoktur artık. Bir kukla
sorumluluk alamaz, düşünemez. Çünkü bağımsız değildir artık. Sorumluluk
duygumuzun yıllar ilerledikçe arttığını hesaba katarsak (yaşlılık evresini
saymamak gerekiyor), insan ne kadar gelişirse, o kadar az kuklalaşır. Sadece
fiziksel mi olmalı bu değişim? Elbette hayır! İnsan özne olarak sorumluluğunu
arttırdıkça olgunluğu da o kadar artacaktır.
İnsan, aklını başkalarının yardımı olmaksızın
kullanma cesaretini sonuna kadar gösterebilecek düzeye geldiğinde, kendi
aydınlanmasını yaşayacaktır. İnsanlık, çağlar ilerledikçe kendisini sınırlayan
olumsuz etkenlerin sayısındaki artışa rağmen onlara 'dur' deme yiğitliğini
gösterdiği zaman aydınlanmanın eşiğinde olacak. Bu, önce insanın kendisinde
başlar. Sokrates'in de söylediği gibi: "Dünyayı
harekete geçirecek olan önce kendini harekete geçirsin." Daha sonra
aydınlanma, etkileşimlerle beraber insanın çevresine yansıyacak, bu yansıma
toplumlara varacaktır.
ILGAZ ONUR
TAŞ